WWW.CRITICALSECRET.NET — - - —

#ChristopheHuysman 10. Fanteziler, Kusmalar, Kültler

Cuma 16 Aralık 2016, yazan Christophe Huysman, Burçak Taran (Bir önceki düzeltme tarihi : 2 Kasım 2013).

“Damas sokaklarında, gelir gelmez, sözler alıp götürüyor, adımlara, ziyaretlere, eşlik edenlere karışıyor. Buradaki insanlar sadece sevecen, ilgili olmakla kalmıyor, öyle bir boşluk veya öyle büyük bir karşılaşma hayaliyle yaşıyorlar ki, kendilerini bütünüyle veriyorlar, zamanlarını, şehirlerini: canlı ve hayatta kalmaya kararlı.”


JPEG - 54.4 kb
Christophe Huysman La Course au désastre © Laurent Massénat
2006 Avignon Festival - La Chartreuse (Source)



10. FANTEZİLER, KUSMALAR, KÜLTLER
              Dar kadrajlar, açık alan.



anketçi, sabit adam, oy sayıcısi              Damas’in cerrahı sedye üzerindedir, herkes sarıya boyanmıştır, koşmaktadırlar.

Damas sokaklarında, gelir gelmez, sözler alıp götürüyor, adımlara, ziyaretlere, eşlik edenlere karışıyor. Buradaki insanlar sadece sevecen, ilgili olmakla kalmıyor, öyle bir boşluk veya öyle büyük bir karşılaşma hayaliyle yaşıyorlar ki, kendilerini bütünüyle veriyorlar, zamanlarını, şehirlerini: canlı ve hayatta kalmaya kararlı.


ALTÜST VÜCUT no 26


damas cerrahı           Bir hikâye anlatıyor. “Yaşlı bir bey ve genç bir kız evlenirler. Her gece birlikte yatağa girerler; adam kızın elini nazikçe eline alır ve birlikte uykuya dalarlar. Her akşam bu böyledir. Bir sabah, genç kız hayretle uyanır : yaşlı adama neden bir önceki gece elini tutmadığını sorar. O da cevap verir: özür dilerim canım, yorgundum.”


ALTÜST VÜCUT no 27


iki finlandya vatandaşı “mavi bereli”

1 —  Amonyak kokusu burnumu yakıyor. 2 —  Yoğun bir faaliyet.

anketçi —  Her türlü elitten sıkıldım.

oy sayıcısi —  You’re in the oldest inhabited city in the world.

sabit adam             Suriye SINIRI.

Ülkeye giriş belgesine şair olduğumu yazdım. Gereği gibi, küçük bir sorguya tabi tutuldum: “Politik yazar? — Kim için? — Nerede? — Neden buradasınız? — Ne yazıyorsunuz?...” Saflıkla cevap verdim, duygusal komediler ve şarkılar yazdığımı söyledim. “Şarkılar? — Evet, aşk şarkıları. — Peki nasıl bitiyor aşk şarkılarınız? — Güzel, her zaman güzel, aşk her zaman güzel biter.” Gümrük memurları gözleri yaşlı gülümserler, birbirlerine anlamlı bakışlar atarlar ve gerçekten gülerler. —Aşk hikâyeleri her zaman güzel biter! İyi yolculuklar dileyerek pasaportuma damgayı basarlar. Önümde bir adam daha şanssızdı, onun aşk hikâyesi kötü bitiyordu, Amerikan çift vatandaşlığı olan bir Arap, kabaca red edildi ve diğer pasaportunu uzattığında, Lübnan bu sefer, çok geç cevabını aldı! Ítilip kakıldı, red eddildi, apar topar defedildi. Finlandiya vatandaşı iki Mavi Bereli hayretle izlediler olanları yanımda, onlar büyük saygı gördü, onlar bile şaşırdılar. Kendileri, burada ne yaptıklarını merak ediyor gibi görünüyorlar.

iki finlandya vatandaşı “mavi bereli”          Çok nazik. 1 & 2 —  Burada ne yapıyorlar?” (Yaz kampına gider gibi bir halleri var.)


ALTÜST VÜCUT no 28


sefalet belirsizliğin karşısında             Kırmızı, gözleri kan dolu, habersiz kaldığımız halkların sefaleti. Dörde katlanmış olabilir. Veya kırılmış kırmızı bir vücut düşünebiliriz, nazikçe “merhaba” diyen.

“Bugün beni, tam o anda, yanında istedin. Bana bunu göstermeyi. Kendini suçlaman mı gerekiyordu, bana yönelt suçlamalarını ve bana yönelttin. Bir an, benden çalabileceğin ve daha çalmadığın şeyleri yağmalamak istedim, benden çaldığını hayal ettiğim şeyleri ve senin için kaybettiklerimi, ben iki büklüm bu zavallı halde.”

anketçi —   Eve dönmek istiyorum.

sefalet belirsizliğin karşısında           Dörde katlanmış. —   Bulunulan yer pazarlıktan geçer, bulunulacak yer pazarlık gerektirir, meşruluk pazarlıktan geçer (sesinin ritmi bağırır : “ben bile!”.)

Şiddetli animasyon.

anketçi           İkiye katlanmış gece, şiddetli, kaçak sesler, bisiklet zilleri, tekrar eden notalar, daha önce kaydedilmiş elektronik müzik (bir arabanın geri vitese takması “lambada”yı başlatabiliyor). Vs...

Beni Saroujah pazarına götürmekte olan taksi şoförü ansızın bana dinim hakkında sorular soruyor. Bu noktanın çok önemli olduğunu hissediyorum ve laikliğim çılgına dönüyor. Katolik olan büyük babamı düşünüyorum ve bu yönde cevap veriyorum. Şoför tatmin olmuş gözüküyor, o da katolik, üstelik göstermeyi seviyor; bunun üzerine bana hep taksisinde ona eşlik eden, ön panelde bir yayın ucunda hafif hafif zıplayan, fosforlu Meryem Ana’yı tanıştırıyor. Eğer Meryem Ana olsaydım, kusmak isteyebilirdim diye düşünmeden edemiyorum.

oy sayıcısi           O Yeşil.

Mimar Sinan’ın inşa ettiği cami dua sebebiyle kapalı, ardından dua saati olmadığı için kapalı, yani kapalı : bunun üzerine etrafını çevreleyen harap olmuş, terk edilmiş eski ihtişamların kalıntısı büyük bahçenin bitişiğindeki ordu müzesine gidiyorum. Önce geçmişten kalan oymalı hançerlerle dolu olan uzun odalarda dolaşıyorum, yüzüstü bırakılmış bahçeye bakan zemin kattaki odalarda, terkedilmiş, birkaç paslı uçak modeli duruyor. Parçalanmış jeep’ler, tanklar çiçek karmaşasının içinde. Terk edilmiş bir yer. Gezindikçe, şüphelenmeye başlıyorum, bu müzenin düzenini, anlamını kavrayamamaya başlıyorum. Objeler, silahlar, el bombaları, portreler : vitrinlere yığılmış malzemeler, gerçekten yığılmış, yığının üzerinde bir floresan, etiketsiz, açıklamasız : Gerçek payını algılayamadığım, yıllardan, savaşlardan, tehditlerden bir yığın, işlevsizliğini bile anlayamadığım, bu şekilde sergilenen ve gözümün önünde canlandıramadığım bir ulus. Bu karışık askeri nesneleri içeren akvaryumlardan kahkaha, terör, gözyaşının hayali, karışık bir kanaat, neredeyse gereksiz bir alaycılık çıkıyor. Beuys’ü düşünüyorum, Fluxus dönemini, Arman’ı da, yığın halinde, yığınlarımızı, insanin hariç tutulduğu temsilleri, şahsi eşyalar sergilerini : bu ordu müzesinin bizim tarih ve savaşları temsil konusunda çok yaratıcı olan batı ülkelerinde olası bir sergisini düşünüyorum. Yenmişler ülkesinde bir yenilmişler Müzesi sergisi. Dünyanın çevresinde yörüngede dönmüş olan ilk ve tek Suriyelinin onuruna düzenlenmiş gülünç bir odaya vardığımda, astronot kıyafeti, kazağı, fanilası, eldivenleri, çorapları ve yan yana tekrarlanan portreler, alnında lekesi ile Gorbatchev ve Afez-el-Assad lekesiz ; sebebini bilmiyorum ama Wim Wenders’i ve saflığını düşünüyorum. Belki de biliyorum, bu müzedeki karışımın yarattığı dayanılmaz ve şiddetli duygu ; çocukların kolajı ile kanımca bir saniye bile unutulması imkansız olan bunun bir katliam makinesi olduğu, baş döndürücü bir duygu ; geçici bir delilik anında düşünülmüş olan bürlesk donup kalıyor, gereksiz kelimeler arasında tekrar bir çöl oluşturuyor. “Zavallı hatta tutarsız işaretlerin kabaca art arda gelişleri bile insanın üzerinde baskı yaratıyor. Katliamın içinde rastlanan her çocuksu işaret, inkâr edilemez duygular yaratıyor” diyebiliriz yorumlarımızda. Her toz tanesi de. Bir öksüzler müzesi.

            Bozuk boru tesisatı sesi.

sabit adam            Et ve kemikler, Halep tren istasyonu.

            Bir tren istasyona geldi, gidip bakacağım Damas’a giden gece treni olabilir. Hayır. Nereden geldiğini veya nereye gittiğini bilmiyorum: ama bu durumda gece garlara giren, bütün camları kurşunlardan delik deşik ve çizik olan boş bir treni görmek beni şaşırtıyor, görüntü hayret verici. —Burada, garda. İnsanların gidiş gelişinin akıcılığı ve beklenmedikliği olağanüstü. Birçok değişik giysi. Ayakkabılar ve halleri insanların nereden geldiğini anlatıyor. Tuvaletler kötü kokuyor. —Halep Garının avizeleri muhteşem. —Askerler kol kola yürüyorlar. Askerlerden bir tanesi arkadaşlarından bir tanesinin omzuna dayanarak yürüyor ve dokunaklı bir şekilde ona bakıyor. —Körelmiş bacaklı, hayli kilolu bir adam kollarını kullanarak, garip bel kontorsiyonlarıyla, sanki iskeleti yokmuşçasına, yerde sürünüyor, jelatin dolu bir çantayı andırıyor: Siyah giymiş belli bir yaşı aşmış, yürüyüşleri ağırbaşlı ama kararsız bir çifti takip ediyor. Askerler kol kola gidip geliyorlar. Bir genç (Rus?) hırçın görünümlü, mavi gözlü, kumral, esprili, kovboy çizmeli, topuklarının altında demir (“klak-klak”) sık sık yapışkanlı cüzdanına bakıyor (“skrriitt”), vücudunu döndürdükten sonra demir bir radyatöre yaslanıyor, her seferinde güzel kalçalarına hayranlıkla bakmamı sağlıyor, gözlerini benimkilere saplıyor neşe içersinde, sıkı pantolonunun içinde bakılmayı seviyor, vücuduyla buradan olamayacağı izlenimini veriyor ve sivri bakışlardan sonra : bir kapıya gidiyor, hep aynı kapı, sonra cüzdana geri dönüyor, radyatör ve böyle devam ediyor. —Tatlı siyah gözlü, uzun boylu, yakışıklı bir genç çocuk beyaz kağıdın üzerinde gidip gelen ellerime hayranlıkla bakıyor. Doğrusu burada, hiç bir yerde, kimseyi yazarken görmedim. —Bir grup insan : erkekler için uzun elbiselerinin üzerine batı tarzı ceketler: kadınlar için renkli çiçekli elbiseler, Palmirli tarzında sırtlarına düşen kumaş parçalar saçlarında : çocuklar yeşil, kırmızı, kadınların kollarında: hareketleri grup olarak hayli garip, kaybolmuş görünüyorlar : aralarından bir adam ayrılıyor, gidip yol soruyor, erkekler tasalı, kadınlar harika, çocuklar uykulu gözüküyor. Yürüyüşlerini unutmamak, erkeklerin dik enselerini, özellikle kadınların parlak bakışlarını, tuvaletlerin kokusunu, suyun ve idrarın farklı yollardan atılmasını, hükümetin propagandasını...

          Yağmur damlalarının yüzüme dokunması bana kuzeye doğru, asabiyete doğru gittiğimi hatırlattı. Vücutların politikası bana yabancı değil. Burada para her şeyi satın alabiliyor içki, seks, yemek... Avrupa’yı hissediyorum, artık bir bedeviler ülkesi değil, çabuk fark edilen farklı cazibeler oluşmuş. Yerlerin nostaljisinde hissediliyor, toz tanesinin şaşırtıcı nostaljisinde, yıkılmış ve yıkıcı efsanelere, şehirde ve çarşının içinde kuvvetli olan, terk edilmiş kale nostaljisi değil, gururlu, erişilebilir, yakın, temel, organize: zanaatkar bir nostalji, esprili ve cinsel. Içmek, gülmek ve yorum yapmak. İstekler şehri, bakış ve ilgi dolu, randevular şehri, sırlar, kurtuluşlar.

           Gideceğim gece, genç bir kürt köylü, Sido, kara göz, pırıl pırıl, kızıl yanaklı yuvarlak bir yüz bana bir buket gece mavisi süsen çiçeği armağan etti, tek bir kelime etmeden; yüzünden anlıyorum gideceğimi hissettiğini, bu içten ilgisi beni altüst ediyor. İşte hiç unutmayacağım, dünyaya açık bir yüz, tasasız.

           Hiç bir yorgunluğun yok edemeyeceği bir sakinliğin hatırası.



© Christophe Huysman « Les hommes dégringolés » Les Solitaires intempestifs Yayınları (2001)


© Burçak Taran: yayımlanmamış çeviri in "10. Fanteziler, Kusmalar, Kültler" den alıntıdır « Les Hommes Degringolés »’ ın Christophe Huysman. www.criticalsecret.net: kaynak belgeler (2013)

CC Attribution-NonCommercial-NoDerivs 3.0 Unported CC BY-NC-ND 3.0


* Si le tweet qui apparaît dans la fenêtre d’envoi est trop long, (le nombre de signes en excès apparaissant dessous, précédé de : "-") le raccourcir avant de l’envoyer, en prenant soin de ne pas supprimer le lien même de l’article. / * If the content of the tweet is too long (the number of characters in excess is indicated by a negative value), please shorten it and make sure you do not crop the link.

Not :

Les hommes dégringolés @ Les Hommes Penchés, laboratoire mobile

SPIP | iskelet | | Site planı | Site yaşamını izle RSS 2.0